RapaNui’de son akşamımızda İsveçli 60 yaşındaki yeni arkadaşım Goran’la balığa çıkıyoruz! Akşam 7 gibi, güneş batarken küçük limandan ayrılan 2 balıkçıya “biz de gelebilir miyiz?” diyorum. (Bir süre balığa çıkabilmek için uğraştık, ama bir türlü tekneyi, malzemeyi, mazotu ve balıkçıyı bir araya getirememiştik.) 10 dakika sonra HangaRoa’nın düdük kadar limanı arkamızda görünmez oldu; biz Pasifik’in azgın dalgalarına karşı – hep söylemek istediğim bir şeydi bu “pasifikin azgın dalgalarına karşı…” J - küçük botumuzda 4 cesur balıkçıyız artık; bu arada “yerli balıkçılarla çıktığım için kimbilir ne kadar çok balık tutacağım hohooyyt!” diye düşünüyorum içimden!!
Çok değil, limandan 5-6 km sonra, “taş” atıyoruz, evet taş, çünkü burada balıkçılar demir atmıyor; büyükçe bir kayaya naylon ipimizi bağlayıp yallah aşağı! “RapaNui System!” diye bağrışıp gülüşen balıkçılar Juan ve Marcelo daha sonra ayrılırken de taşı geri çekmekle uğraşmıyor tabii, motorla biraz abanıp ipi koparıyoruz; o kadar! “Bu gidişle adada taş kalmayacak, neyse ki Moailer var hahaha!”
Gecenin karanlığında 2,5 mm’lik misinalarının ucuna dev gibi bir çengel ve onun etrafına da koca bir et parçası takıp, akıntıya karşı da yine büyükçe bir taşa doluyorlar misinayı, denize atmadan. Hiç böylesini görmemiştim ama ne kadar balığa çıktım ki zaten hayatımda hehe!? Onlar daha ilk dakikalarda oltayı atıp atıp çekiyor, boş yok yani!!! İlk yarım saat ben de memnundum hayatımdan; midem okyanusta olduğumuzu ve küçük teknemizin ne kadar sallandığını hatırlayana kadar…Evet beni deniz tutar, hem de çok; eeee ne işim var o zaman benim burada???Juan yola çıkarken gece 3’e kadar kalabiliriz demişti; saate bakıyorum çaktırmadan, neee 8 miiiii????
Önce sesim kesiliyor, konuşmaz oluyorum; sonra bembeyaz hatta yeşermiş bile olabilirim; çizgifilmlerdeki gibi…Bizimkiler daha büyük Sierra’ları tuttukça sevinçle bana gösteriyor, fotoğraf çekeyim diye; ben artık sadece karaya çıkacağım anı düşünüyorum. “ Ne oldu Flaco!? (flaco = ~sıska gibi)” diye takılıyor Marcelo, yok bir şey sadece BBBOOOOGGGGGGGGHHHHKKHLFFHH!!! Hayatımın en yeşil renkli 3 saatinden sonra dönmeye karar veriyor bizimkiler nihayet, şansıma birsürü balık tuttular da daha fazla beklemedik…
Ertesi gün Pazar; Marcelo ve ailesi ile deniz kenarında dev mangalımızın üzerine balıklarımızı diziyoruz; işte benim sevdiğim balıkçılık bu, “Mangal balıkçılığı”!!!
Pasifigin hafizasi yoktur sevgili Caglar...
Posted by: Anarchy in the UK | April 05, 2006 at 03:31 PM
güzel bir hikaye..en azından emekliliğimde tekne ve balıkçılık üzerine kurduğum tüm hayallerin üzerine kustun ama olsun yine de denemeye kararlıyım :)
Posted by: alppy | April 05, 2006 at 06:53 PM
nereden nereye...
Posted by: zeki | April 06, 2006 at 01:18 AM