Kocaman kitapçıları saatlerce gezip, 100 tane kitabı elleyip, onlarcasinin arkasini okuma, sonunda - cogunlukla- sadece bir tanesini alma aliskanligima İstanbul'da da devam ediyorum. Özcan Ağaoğlu'nun "Sokakların Sesi - KÜBA" kitabı Fotoğrafevi Yayınları'ndan yeni çıkmış, siyah beyaz fotograflar henüz taze anılarımı coşturuyor. Kitabın girişinde ise Ece Temelkuran'in "Biz Burada Devrim Yapıyoruz Sinyorita" adli, Venezuella'yi, Chavez'i; ve sesi dünyaya, özellikle buralara zor ulaşan devrimini anlattiği kitabından bir alıntı var. Kitap harika, tavsiye ederim; ama şu kısmını önceden paylaşmak istedim; "yolculuk" ve "dönmek"le ilgili...
"Sen bir rota çizmiş olsan da kesinkes, yolun hep bir planı vardır senin hakkında. Yolları yolculuk, yola çıkanı yolcu yapan budur. Aldanmazsan, kapılmaz ve yanılmazsan varamazsın yolun gideceği yere. Yolculuğun gizi budur: Kaybetmezsen yolunu bulamazsın aslında.
Bir soru'n olmalı mutlaka. O soruyu sormalısın, kimsenin anlamadığı bir dilde konuşan ve hep aynı cümleyi tekrar eden bir derviş gibi döne döne aynı soruyu sormalısın. Cevap, başlangıçta tahmin ettiğinden ne kadar uzakta ise gerçeğe o kadar yakındır. Sarsılmamışsan, soru'nu kaybetmekten korkmuşsan, hiçbir yere gitmemişsindir aslında.
Düzenin bozulmalı. Evden çıkmak budur aslında. Yolculuk, bir düşmek ve kalkmak meselesidir. Eve yaralarla dönülmüyorsa hiç gidilmemiştir...
Sadece uzaklardan gelenler bilirler evlerinin kokusunu. Yollara, evlerimizi anlamak için çıkılır. Fakat yolda bulduğun cevaplar eve geldiğinde, yakalanmış kelebeğin renklerinin sönmesi gibi parça parça dağılır. Yola ait cümleler, yazıktır ki hep yolda kalır. Onlar, yolun cevaplarıdır. Döndüğünde anlatacağın hep biraz renksiz bir hikayedir. Cevaplar, suyun altında çok renkli görünen ama sudan çıkıp kuruduğunda renkleri sönen çakıl taşları gibidir. Bu, sana böyle gelir. Oysa yeni çocukların yeni yollara çıkması için o çakıl taşlarını getirmek, sözün büyülü suyuyla yeniden ıslatmak, renklerini yeniden canlandırmak gerekir.
Göz doyar mı? Ne kadar görse, doyar? Bazı gözlerin ne görse öğüten bir bakışı vardır; doymaz kapanana kadar. Akıl kaç soruyu cevapladığında soru sormaz artık? Belki akıl, cevapladıkça çoğaltır soruları. Kaç yüz gördüğünde görmüş olursun bütün yüzleri? Kaç tanışma sona erdirir şaşırmayı? Göğüs ne zaman sonuna kadar dolmuş olur aldığı nefeslerden? Son nefesini verdiğinde mi?..
Bazısı insanların, durulmadan ölür. Kimisi yosun tutmaz hiç. Dünya ve insanlık, o insanların hayalleriyle iyileşir."
Hoşgeldin Barış,
Seyahatini başından beri takip eden biri olarak seni yürekten kutluyorum. Hepimizin hayali olan birşeyi yaptın, o yüzden seni kıskanmıyor da değilim doğrusu :) Sıkıcı iş ortamında "Barış şimdi nerede acaba?" deyip siteye göz attığımda Rio Karnavalı ya da skydiving görüntüleri ile karşılaşıp uzaklara gittim seninle. Bizi de yolculuğuna dahil ettiğin için teşekkürler.
Yalnız senin için endişelenmiyor da değilim. Bütün bunlardan sonra ne yapacaksın, masa başına geçip çalışmak, sıkıcı toplantılara girmek sende ne gibi etkiler yapacak gerçekten merak ediyorum. Siteyi "eski bir seyyahın düzene yeniden ayak uyduruşu" şeklinde bir temayla devam ettirirsin belki. Ama bana kalırsa bu son yolculuğun olmayacak, bu sitenin bir de "Part II"su olacak, söylemedi deme...
Bir kez daha hoşgeldin.
Posted by: Burak Özpolat | June 05, 2006 at 01:32 PM
Her yolculuk bir sonrakinin sebebidir aslında, gezdikçe anlar insan daha ne kadar çok gezmesi gerektiğini, sınırların aşılır dağların çıkılır çöllerin geçilir olduğunu, içindeki gezgini büyütmek yıllar alır belki de, bazıları yerleşmemeyi seçer, insanı yoran yollar değildir, bir coğrafyaya tıkılma korkusudur aslında,bu bilinçsiz bir korkudur, onu keşfetmek zamna alır belki de...
Yollara düşmek insanın içindedir, doğasındadır, doğal olmayan dünyayı sınırlarla ayırmak, insanın en tabi özgürlüğünü, her bir kara parçasına ayak basta yetisini elinden almaktır, sınırlar ve devletler insanın ürünüdür ve doğal değildir, dünya mülksüzdür aslında, hiçkimsenindir, herkesindir. Her yolculuk kendine biraz daha yakınlaştırır insanı belki de uzaklaştırır, zor olan devlet sınırlarını aşmak değildir belki de, ruhlarımıza dayatılan sınırları aşmaktır, salt özgürlüğe ulaşmaktır, gerçek yolculuk geri dönüştür, insanın özüne dönmesi, tüm dayatılan yanlışlardan arınması, özgürlüğe biraz daha yaklaşması, yolculuk özgürlük içindir, her yolculuk bir başlangıçtır ve sonu yoktur, olmamalıdır da...
Posted by: Zeynep | June 05, 2006 at 02:00 PM
Ben bu yazının her cümlesine, her kelimesine, her hecesine... bayıldım.
Posted by: özlem | June 05, 2006 at 11:17 PM
Biz de 'duzeni bozduk' kalkip uzak bir ulkeye yerlestik 10 yil once, ozgurluge biraz daha yaklastik, ve hedefin yolculugun kendisi oldugunu ogrendik. Irili ufakli duzenlerimizi bozdugumuz zamanlarda kendimize birseyler kattigimizi hep biliyorduk zaten. Zeynep'in dedigi gibi gercek yolculuk eve donustur, yakinda onu da yapacagiz insallah. Ama kafamizdaki yolculuk hic bitmeyecek, goz kapanana kadar doymayacak. Hatta ondan sonra da, cunku bizim cocuklarimiz da ayni seyleri merak edecekler..
Posted by: Uluc | June 10, 2006 at 06:17 PM